Bu Blogda Ara

5 Temmuz 2011 Salı

"Durulmayan Bir Kafa" Hazırlayan: Zeynep Şeyma YILDIRIM

Durulmayan Bir Kafa


Kitapta, Johns Hopkins Üniversitesi, Tıp Fakültesinde psikiyatri profesörü olan, aynı zamanda birçok ünvana sahip  Kay Redfield Jamison geçirdiği manik-depresif   hastalıkla olan savaşını anlatıyor.
Yazar ilk depresyonunu ergenlik çağında geçiriyor ve ilerleyen zamanlarda manik-depresif hastalığın belirtileri ortaya çıkmaya başlıyor. 28 yaşında ise ilk ciddi mani krizine giriyor.
Yazar, 16-17 yaşlarındayken diğer insanlardan daha farklı olduğunu anlamaya başlıyor. Ve lise son sınıfta da manik-depresif hastalığın ilk krizine giriyor. Mani döneminde çok neşeli, enerjik oluyor, çok az uyuyor, çok ve hızlı konuşuyor, çok üretici oluyor; oyunlar, şiirler yazıyor, geleceğe yönelik planlar yapıyor. Kendisinin bazı kutsal görevler için seçilmiş insan olduğunu düşünüyor. Hayattan çok zevk alıyor ve aynı zamanda umut dolu.
 Ama depresif dönem bunun tam tersi. Hasta, dikkatini bir şeye yoğunlaştıramıyor, hiçbir şeyi ilginç ya da eğlenceli bulmuyor ve ölümden çok korkuyor. Ölüm fikri aklına sık sık geldiği için hayat ona anlamsız geliyor. Kişinin canı hiçbir şey yapmak istemiyor. Yoğun bir kararsızlı görülüyor. Kişi insanlardan kaçıyor, çok çabuk yoruluyor ve bir çöküş yaşıyor.
   Kay Redfield Jamison, bir şeylerin ters gittiğinin farkına varıyor. Ama bu değişken duygu durumlarının tıbbi bir rahatsızlık olduğunu düşünmüyor. Ciddi bir şeyler olduğunu fark ettiği  zaman da tıp fakültesinde okuduğu ve aynı zamanda psikoloji doktorası yaptığı halde ilaç kullanmayı ya da tedavi olmayı reddediyor. Bu da onun iyileşme sürecini uzatıyor. Hastalık süresinde kişi bir anda kişiliğine uymayan kararlar veriyor. Çok fazla para harcıyor, hatta hırsızlık yapıyor.
 Tedaviyi kabul edip lityuma başladığı zaman durumu daha iyi oluyor.  Ama bu sefer de mani döneminde hiç düşünmeden yaptığı işlerin bedelini ödediği için zor durumda kalıyor. Yüksek meblağlarda borcu olduğunu fark ediyor, kredi kartları iptal ediliyor ve yaptıklarından çok utanıyor. Bütün bunlar da depresyona girmek için nesnel sebepleri oluşturuyor. Ayıca yazar, doktor olduğu için hastaları tedavi etmeye alışık, tedavi edilmeye değil. Masanın arkasında değil de önünde oturmak ona acı veriyor, onu utandırıyor.
  Yazar en sonunda lityum tedavisini kabul ediyor, ama bu da çeşitli zihinsel fonksiyonlarını kötü etkiliyor. Fakat bu etkiler zamanla azalıyor.
Depresyon evrelerinde  intihar etmeyi bile düşünüyor. Ama onu da başaramıyor. Bu dönemlerinde aile ve iş çevresi ona yardımcı oluyor. Ona destek veriyor ve onu tedavi konusunda cesaretlendiriyorlar.
   Son söz olarak yazar kendisine, seçme şansı olsaydı manik-depresif hastalığı seçip seçmeyeceğini soruyor ve cevaplıyor: lityum tedavisi işe yaramasa istemeyeceğini ama her şeye rağmen bu hastalığın onun hayatına çok şey kattığını anlatıyor.   
Kitap, manik-depresif hastalığı hem hasta hem de bizzat doktor olan birinin ağzından anlattığı için diğer psikoloji ve psikiyatri kitaplarından farklı. Ve bence daha da başarılı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder