Bu Blogda Ara

19 Haziran 2011 Pazar

"Bir Putun Alacakaranlığı" Hazırlayan: Ayşe AKARSU


























BİR PUTUN ALACAKARANLIĞI
FREUDVARİ BİR MASAL

Michel Onfray, 1 Ocak 1959’da Fransa’da,Argentan kasabasında doğdu. Felsefe eğitimini 1986 yılında “Schopenhauer’den Spengler’e Negatif Düşüncelerin Etik ve Politik Etkileri” üzerine doktorasını tamamladıktan sonra bitirdi. Cean’deki özel bir teknik lisede 1983’te başladığı felsefe öğretmenliği görevini 2002’ye kadar sürdürdü. 2002’de ücretsiz eğitim verilen Cean Halk Üniversitesi’nin kuruluşunda yer aldı. 50’nin üzerinde eseri yayımlanmış, güncel bir felsefecidir. Epikuros’tan Nietzsche’ye hedonist, ateist ve anarşist felsefelerden etkilenmiştir. 2005’te yayımlandığı Traite d’Atheologie (Ateolojiye Dair) en ses getiren yapıtıdır, Türkçede ilk olarak 2010 yılında Filozofların Karnı yayımlanmıştır.

Menekşe Tokyay, 1982 İzmir doğumlu. İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler bölümünü bitirdikten sonra, Avrupa Birliği Jean Monnet Burs Programı’ndan yararlanarak Belçika Katolik Louvain Üniversitesi’nde yüksek lisans çalışması gerçekleşmiştir. Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü’nde doktora çalışmasını yürütmektedir. Avrupa Birliği ve uluslar arası ilişkiler konusunda yazmaktadır. Nine Moati, Anne Courtille, Wanda Bannour, Nedim Gürsel, Maram al-Masri gibi yazar ve şairlerin eserlerini Türkçeye kazandırmıştır.




İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ FREUDVARİ KARTPOSTALLAR SALONU

BİRİNCİ BÖLÜM: BELİRTİBİLİM

İKİNCİ BÖLÜM: SOYKÜTÜĞÜ

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: YÖNTEMBİLİM

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: KERAMET

BEŞİNCİ BÖLÜM: İDEOLOJİ

SONUÇ: DİYALEKTİK BİR YANILSAMA











ÖNSÖZ
FREUDVARİ KARTPOSTALLAR SALONU
Yazar önsözü hazırlarken okuyucuya, bir çerçeve çizer.Freud’un ve Psikanaliz’in genel olarak nasıl sunulduğunu ortaya koymak adına kartpostal benzetmesini kullanır, Freud ve Psikanaliz için hazırladığı 10 kartpostalı açıklayıp akabinde her kartpostala karşı kendi düşüncelerini ortaya koyar.
“Kartpostal, karmakarışık bir dünyayı sade bir etiket dahilinde bir araya getirir: peki, felsefede durum nasıldır? Felsefede, kısaltmalar , özetler yapılmasını önerir: Ya anekdotlar şeklinde, ya da kuramsal şekiller altında.Felsefe vitrininde Freud’un da bir yeri var elbette…
   Freud kartpostalı, birçok insanın gereksinimleri için yeterlidir. Bu düşüncenin tamamını, Freud’un tüm yapıtını okumak suretiyle kavramaya çalışan, böylelikle de küresel bir dünya vizyonunun diyalektiğini keşfetmek isteyen insan sayısı, oldukça azdır.”
  Peki,sözü edilen bu Freud kartpostalları nelerdir?
Kartpostal No 1: Freud, aşırı derecede gözü pek ve cesur bir otoanaliz yardımıyla,bilinçaltını kendiliğinden keşfetti.
Kartpostal No 2: Dil sürçmesi, unutulan hareket, yapılan espri, özel isimlerin unutulması, yanlış anlama, bilinçaltına erişmemize yardımcı olan bir psikopatolojiye tanıklık eder.
Kartpostal No 3: Rüya yorumlanabilir. Bastırılmış arzunun farklı bir şekle bürünmüş bir ifadesi olarak, bilinçaltımıza yönlendiren “Kral Yolu”dur.
Kartpostal No 4: Psikanaliz, klinik gözlemlerden ortaya çıkar; temel kaynağı, bilimdir.
Kartpostal No 5: Freud, divana uzanma ve kür yoluyla, psikopatolojiyi saptayıp iyileştiren bir teknik keşfetmiştir.
Kartpostal No 6:Bir analiz sırasında, herhangi bir bastırma durumunun bilinç düzeyine çıkması, semptomun da yok olmasına yol açar.
Kartpostal No 7: Çocuğun karşı cinsten ebeveyne karşı cinsel istek ve arzu duyması, aynı cinsten olan ebeveyne ise öldürülmesi gereken rakip olarak yaklaşması şeklinde açıklanan Oedipus kompleksi, evrensel bir durumdur.
Kartpostal No 8: Psikanalize direnme, ayak direyen kişide bir nevroz durumunun varlığına delalettir.
Kartpostal No 9: Psikanaliz, sizi özgürlüğünüze kavuşturan bir disiplindir.
Kartpostal No 10: Freud, Aydınlanma felsefesinin simgesel eleştirel rasyonalitesinin devamlılığını göstermektedir.

Karşıt kartpostalları sunarken yazar aslında kitabın bütününün bir çekirdeğini sunar bizlere:
Karşıt kartpostal No 1: Freud, 19.yüzyıla ait tarihi bir banyonun içinde, çoğu felsefi (en önemlileri de Schopenhauer ve Nietzche’dir) ama aynı zamanda da bilimsel nitelikteki bir dizi okuma sonrasında, bilinçaltına dair hipotezini formüle etmiştir.
Karşıt kartpostal No 2: Günlük yaşantıda psikopatolojiye dair farklı sürçmelerin gerçekten bir anlamı vardır. Ancak, bu anlam, hiçbir şekilde, tamamen libidoya veya Oedipus kompleksine değin bir bastırma açısından yorumlanamaz.
Karşıt kartpostal No 3: Rüyaların bir anlamı vardır; ama bu anlam, kendinden önceki önermeyle aynı perspektifte değerlendirilmelidir; Özellikle libidoya veya Oedipus kompleksine değin bir güdülenmeden bağımsızdır.
Krşıt Kartpostal No 4: Psikanaliz, edebi psikolojiden kaynaklanan bir disiplindir.Kendi mucitinin özyaşamöyküsünden kaynaklanır ve sadece ve sadece onu anlamak üzere faaliyet gösterir.
Karşıt Kartpostal No 5: Analitik terapi, sihirli düşünceye dahil bir kolu betimler: plasebo etkisinin sınırları çerçevesinde tedavi eder.
Karşıt kartpostal No 6: Duyguların baskı altında tutulduğuna dair bir bilinçlenme, hiçbir zaman, ne semptomların yok olması ne de iyileşmeye mekanik olarak yol açmıştır.
Karşıt kartpostal No 7: Evrensel bir durum olmaktan uzak olan Oedipus kompleksi, sadece Sigmund Freud’un çocukluk dönemine ait bir arzuyu yanıtmaktadır.
Karşıt kartpostal No 8: Büyülü düşüncenin reddedilmesi, kaderini bir büyücünün ellerine teslim etmeyi gerektirmez.
Karşıt kartpostal No 9: Psikanaliz, insanı özgürlüğe kavuşturma kisvesi altında, ruhbilimciliğin –dini örnek alan bu seküler dinin-yapıcı yasaklamalarının yerlerini değiştirmiştir.
Karşıt kartpostal No 10: Freud, Aydınlanma Felsefesi’nin egemen olduğu dönemde anti-felsefe olarak adlandırılan akımı –usçu felsefenin reddine dayanan felsefi formülü- temsil ediyordu.
  Karşıt kartpostalları tek tek sıralayan yazar Nietzsche’nin Deccal kitabındaki bir cümlesini Freud’a uyarlayarak önsöze son noktayı koyar; “Temelde, sadece tek bir Freud vardı; ama o da 23 Eylül 1989 günü Londra’da yatağında can verdi”

BİRİNCİ BÖLÜM

BELİRTİBİLİM
KÖTÜ DÜŞÜNEN İNKÂR ETSİN
1.Yaşam öyküsü yazanları ateşe atmak
2.Nietzsche’yi yıkın, der adam…
3.Freudçuluk, yoksa bir tür Nietzschecilik mi?
4.Copernicus, Darwin, yoksa hiç kimse…
5.Felsefe nasıl katledilir?



1.Yaşam öyküsü yazanları ateşe atmak

“Yaşamöyküsel gerçekliğe erişim olanaksızdır. Şayet ulaşılsa bile, ona tamamen bel bağlayamazsınız.”
      Freud, Martha Bernays’e mektup, 18 Mayıs 1896

   1885 yılında yirmi dokuz yaşına basmasına sadece bir gün kalmışken, Freud sözlüsü Martha Bernays’a tuhaf bir mektup yazar. Mektupta, on dört yıllık çalışmasından, düşünce birikiminden geriye kalan tüm izleri yok ettikten sonra duyduğu sevinci itiraf etmektedir: Tüm defterlerini, notlarını, yazışmalarını, bilimsel yorumlarını üzerine not düştüğü tüm kağıtları yakmıştı! El yazması çalışmaları bile ateşe vermişti! Geriye hiç ama hiçbir şey kalmamıştı! Ve o üzüleceği yerde, sevinçten zil takıp oynuyordu…
    Küçük çaptaki bu holokost, gelecek kuşaklar için ve dolayısıyla sonsuza dek, insan doğasına dair tüm kanıtları ortadan kaldırıyordu.
    Freud, bilerek her şeyi arapsaçına çevirmiş, her şeyi kasten ateşe vermiş, ardında hiçbir iz kalmasını istememişti. Şeylerin olanaksızlığını kuramsallaştırmış, buluşlarının sonuçlarını bozmuş ve zamanının büyük bölümünü bilimsellik bahanesi ardına saklanarak edebiyat yapmakla geçirmiştir. Ayrıca tüm yazışmalarını yok etmiş, efsanesinin devamlılığını  tehlikeye sokan en tehlikeli mektupları yeniden satın alma yollarını aramıştı. İşte öngörülenin aksine , yaptıkları da bu yüzden giderek ilginç bir hal almıştı: Freud’un entelektüel yaşamöyküsü, Freudçuluğun entelektüel yaşamöyküsüyle karışır. Ama Freudçuluğun geçmişinde psikanalizin entelektüel yaşamöyküsü de yer almaktadır.

2.Nietzsche’yi yıkın, der adam…
 “Benim önceki hedefim, felsefedir.Çünkü ilk baştan beri varsa yoksa felsefeyi istiyordum.”
               Freud, Fliess’e mektup, 1 Ocak 1896

   Kendisini tüm Tanrı ve efendilerden ayrı tutma yolundaki öfkesinden ötürü çılgına dönmüş bir istençle yola çıkan Freud, Nietzche’yi de “alt edilecek adam” olarak hedef tahtasına yerleştirdi…
   Freud, kendisini her türlü etkiden, yaşamöyküsünden, tarihsel kökenlerden bağışık tutar. Çünkü efsane bunu gerektirmektedir.
   Freud, filozoflara ve felsefeye karşı bir mücadele yürütmüştür. Ancak, bu mücadele sırasında, Samsatlı Lulianos’tan Nietzsche’ye dek (Pascal veya Montaigne’i de unutmayalım) tüm filozofların felsefe yapmak, felsefeyle dalga geçmektir aslında şeklinde özetlenebilecek biçimlerini kendisine örnek almıştır. Freud, şayet günün birinde Nobel Tıp Ödülü yerine Goethe Edebiyat Ödülü alışsa, bunun tek nedeni o henüz hayattayken, yapıtının bilimden daha çok edebiyat alanına girdiğinin bir edebiyatçılar kurulu tarafından teslim edilmiş olmasıdır!
   Freud, Nietzsche’yi tanımaktadır. Her ne kadar onun eserlerini hiç okumadığını iddia etse de, Nietzsche’yi tanıyanlarla konuşmalarına bakılırsa, kendisiyle Nice yakınlarındaki Eze yolunda karşılaştığını söylemektedir. Freud, üniversite yılları boyunca yani 1873-1881 yılları arasında, felsefe derslerinde Brentano’dan söz edildiğini işitmişti. Fliess’e yazdığı mektuplardan birinde, Nietzsche’nin kitaplarını satın aldığını bile söylemişti.


3.Freudçuluk, yoksa bir tür Nietzschecilik mi?

“Gençliğim boyunca (Nietzche) hiçbir zaman erişemeyeceğim bir soyluluğu temsil ediyordu benim için.”
                                 Freud, Arnold Zweig’e mektup,11 Mayıs 1934

“Özellikle tek bir eserini bu sorunu irdelemeye ayırmamış filozof tarafından adeta etrafa saçılmış olan bir dizi savı bir araya getirirsek, birçok varsayım, sezgi, iddia, iz, düşüncenin Freud’un yapıtlarında farklı bir biçimde yeniden belirmesiyle ya da yeni bir sözcük uydurularak yapılan büyüyle karşılaşırız. Tıpkı, İnsanca, Pek İnsanca’da olduğu gibi: annenin, aynen dişi şemanın psişik prototipi gibi hareket edeceği ve herkesin de diğer cinsle ilişkisini bu açıdan kurgulayacağı düşüncesi & libidinal ilginin ilk nesnesi olarak anne figürü; iyi bir babanız olmadığında, mutlaka bir tane edinmeniz gerektiği düşüncesine dayanan iddia & Freud’daki  ego ideali; Böyle Buyurdu Zerdüşt’te yer alan, rüyanın uyanıklık durumundan yapılan tasarruftan doğduğu saptaması ve her ikisinin de anlamının, rüya gören kişinin günlük yaşantısında gizli olduğu düşüncesi & Freud’un rüyasının, uykunun muhafızı olduğu önermesi: Şenbilim’de İyinin ve Kötü’nün Ötesinde’de var olan, bilinç halinin kökeninde içgüdüsel ve itici bir bilinçaltı bulunduğu, ancak bu bilinçaltına bilgi yoluyla erişimin mümkün olmadığı saptaması…”


4.Copernicus, Darwin, yoksa hiç kimse…

“(…) ve benim kendi kararıma duyduğum güven ve ahlaki cesaretim hiç de güçsüz sayılmazdı(…)”
   Freud, Psikanalitik Tarihine Katkı

“Kendimi bildiğim kadarıyla hırslı bir insan değilimdir”
   Freud, Düşlerin Yorumu

“Freud, artık herkesin diline dolanan o ünlü ifadesinde der ki: “ego, kendi evinin efendisi değildir.” Çünkü bilinçaltı burada üstün gelir ve kendi kurallarını dayatır- işte bahtsız Nobel adayının bir keşfi daha! Kendi kendisinin merkezinde bulunmadığını kavrayan insanoğlu, açılan bu yaradan dolayı acı çeker ve bu gezegendeki diğer tüm canlıları cezalandırmaya girişir! İşte, Freud’un kendiliğinden bulduğunu iddia ettiği “psikolojik incinme/incitme” (ibid) durumuna bir örnek : Yaralının artık başkalarını yaralamaya başladığının keşfi. Peki daha önceki iki yara neydi? İlk yara “kozmolojik incinme/incitme”, ikinci narsistik yara ise “biyolojik incinme/incitme” olarak gösterilmektedir.”

Üçüncü narsistik yarayı da şuanda birebir yaşamakta, tanımaktayız: Copernicus’un dünya merkezciliğinden Darwin’in evrim kuramından sonra Freud’un Psikanaliz kuramı gelir. Kozmolojik incinme/incitme, biyolojik incinme/incitme ve psikolojik incinme/incitme sırasında her defasında bilimsel bir incinme/incitme durumu ortaya çıkar. En azından filozof Sigmund Freud böyle öngörmüş ve bilimadamları klübündeki yerini almıştır.
 Kendisini , bir bilimadamı olarak gören Freud,filozof olduğunu kesinlikle reddeder.
Kendisini sahne ışıklarının altında bulduğunda ise başka bir söylem benimser. Oynadığı oyunu ele vermesine ne gerek var ki! Sahne üzerinde O bir maceraperest veya fatih değildir O bir bilimadamıdır. Yineliyorum: Arkadaşı Fliess’e ne bir bilimadamı, ne bir gözlemci, ne de bir deneyci olmadığını itiraf eden birey, kitaplarında yüksek sesle ve net bir şekilde “doğa bilimleri” alanında bir araştırmacı olduğunu ifade eder.Peki neye inanmalıyız bu durumda? Külliyatın okunması ve analizi, yazışmalar ve yaşamöyküleriyle kesişim noktası, mektubu yazan kişinin doğruları söylediğini gösteriyor…


İKİNCİ BÖLÜM: SOYKÜTÜĞÜ

ÇOCUK FREUD’UN KAFASI

1.”Oldukça ciddi bir psikonevroz durumu”…

 “ Gücümü,annemle ilişkimden alıyorum.”
                     Freud, “Şiir ve Gerçekliğe” Dair Bir Çocukluk Anısı

Frud,tıptan vazgeçip yön değiştirmesi konusunda şöyle söylemişti: “En gizli köşelerimde beslediğim umut gerçek olursa, aynı yıllardan geçerek ilk hedefime –felsefeye- ulaşacağım” (1 Ocak 1896)
Yazar bu cümleden yola çıkarak, Freud’un ilk dileğinin felsefe olduğunu iki kez söylemiş olmasını ve bunun da gençlik aşkını bulduğunu zannettiği psikanaliz kelimesinin ortaya çıktığı an söylemesini; Psikanalizin, Freud’un felsefesi olduğunu, yani evrensel olarak geçerliliğini ispatlamış bilimsel bir öğreti olmadığını açık ve net bir şekilde ifade ettiğini iddia eder.

Psikanaliz olarak adlandırılan bir yöntemi geliştiren bir insan, derin ve nevrotik bir duygulanımdan mustariptir ve bunun en belirgin semptomlarını da taşımaktadır. Bu kişi tarafından yorumlanan rüyalar, tarafını seçmr analizci tarafından yorumlanmış olmaktadır. Varılan sonuçlar ise, nesnel bir çözümleme üretme konusundaki bu teknik olanaksızlıktan kaynaklanmaktadır. Özçözümleme, önüne geçilemez şekilde bir özgerekçelendirme üretmekte, psişenin etrafında engerek yılanları tarafından sarılmasını engellemektedir.

2.Anne,altın ve Sigmund’un bağırsakları


Bir yazışmalarında, Freud’un annesi, ona şu sözcüklerle seslenir ; “ Altın Sigi’m benim!” Gerçi, Altın Sigi’bin annesine yaptığı haftalık ziyaretler, sistematik olarak bağırsak sorunlarına dönüşmekteydi. Dolayısıyla , ortaya atılan kuram aslında bazı izleri de taşıyordu: Daha önce belirtilen ve kendi durumunu dünyaya doğru genelleştirme ilkesi, altın ile dışkı arasında benzerlikler gibi…Sürekli bir hal alan ve tersi iddia edilemeyecek derecede nevrotik bir hal alan bu bireysel patoloji, dolayısıyla günün birinde bir öğreti halini alır. Öğreti, ilk önce Character Und Analerotik (1908) (Mizaç ve Anal Erotizm) adlı çalışmada, daha sonra da Über Triebumsetzungen, Insbesondere Der Analerotik (1916-1917) (İtkisel Nakiller ve Özellikle de Anal Eritizm Hakkında) adlı çalışmada açıklanır.

3.Oedipus, yataklı vagonda görülen serap

“Matrem’e karşı beslediğim libidom uyanmıştı ve bu uyanış, onunla Leipzig’dan Viyana’ya dek yapmış olduğum yolculuk sırasında ortaya çıktı. Bu sırada birlikte bir gece geçirmek zorunda kaldık ve böylelikle onu nudam göreme fırsatı edindim”
      Freud, Fliess’e mektup, 3 Ekim 1897
(Matrem ve Nudam sözcükleri, Freud tarafından kasten Latince olarak kullanılmış olup; “Anne” ve “çıplak” anlamına gelmektedir.

Fliess’e yazmış olduğu mektupta, Freud şöyle yazmıştır: “İnsanın kendisine gerçekten dürüst davranması, iyi bir harekettir. Aklıma tek bir fikir geldi; onun da genelleştirilecek bir değeri olduğunu sanıyorum. Ben, kendi ailemde de, anneye karşı aşk ve babaya karşı nefret duygusunu hissettim ve tüm bunların, çocukluğun ilk dönemine ait genel bir olay olduğunu düşünüyorum.”

4.Enseste karşı duyulan büyük tutku

“Burada adeta bir hazine var; sizin de görememeniz ne büyük talihsizlik.”

             Freud,(baldızı Minna ile tatildeyken) karısına gönderdiği kartpostal,13 Ağustos 1898, Yüreğimiz güneye uzanıyor”. Yolculuk Yazışmaları

Tek bir vakadan bir genelleme çıkarmaya dayanan yöntemine sadık kalan Freud, daha sonraları, bir bilim adamına yaraşan ciddiyetine bürünerek, insanın ilk aşk nesnesinin anne ve hatta kız kardeş (yani Freud açısından konuşursak, Anna) olduğunu söyler. Örneğin, Aşk Hayatının Psikolojisine Katkı adlı çalışmasını okuyun. Ancak , ensest duygusunun büyük bir güçle bastırılması sonucunda, oğlan çocuğu, bu kez de müstakbel kayınvalidesi ile ensest ilişkiye girmeye yönelir.(Totem ve Tabu 217)
 Yazar kitabın bu bölümünde Freud’un baldızı ile olan yakınlaşmasından sıkça söz eder. Kendi sözlerinden de yola çıkarak ensest duygusunu her daim içinde barındırdığına sık sık atıflarda bulunur.


5.Vaftiz etmek, isim vermek, belirlemek…

“Bir sonra doğacak çocuğumun ismini Wilhelm koymama, hiçbir şekilde karşı çıkamazsın! Kız olursa da, ismi mutlaka Anna olacak; çok önceden karar verilmişti.”
                   Freud, Wilhelm Fliess’e mektup, 20 Ekim 1895

Freud’un eşi Martha’dan altı çocuğu oldu: üç oğlan, üç kız. Ama karısına bir kez bile çocuklarının ismini seçme hakkını tanımadı. Her defasında, bireysel mitolojisiyle ilintili bir vaftiz ismi öngörüyordu: Annenin söz hakkı bile yoktu.Buna da bir örnekle devam eder yazar; ilk doğan kızının adı ,Josef Breuer’in eşi Mathilde Breuer’ie bir minnet gösterisi olarak, Mathilde oldu.
Yazara göre aslında Freud, Josef Breuer ile ilgili psikanaliz için başta olumlu yorumlarda bulunmuş fakat sonra değiştirmeye çalışmıştır.

“Freud, A.B.D ‘de 1909 yılında verdiği Psikanalize Dair bir konferans sırasında “Psikanalizi gerçek hayata eklemlemek bir meziyet gerektirse de, bunu gerçekleştiren ben değilim. Ne yazık ki, bu sürecin ilk aşamalarında yer almadım. O sıralarda öğrenciydim ve son sınavlarımı geçmekle uğraşıyordum. Aynı dönemde, bir başka Viyanalı hekim, Dr. Josef Breuer, histeriden mustarip genç bir bayan hastası üzerine, psikanalizi (1880 yılından 1882 yılına dek) ilk uygulayan kişi olmuştur.” Yazar daha sonra Freud’un bu ifadelerinden pişmanlık duyduğunu ve “Heyecandan ne diyeceğimi şaşırmıştım” şeklinde değiştirmeye çalıştığını” anlatır.

7.Oedipusvari bir yaşantı
“Bir dizi ipucunun peşinden gidildiğinde, ortaya çıkan gerçek şu ki, Freud ile annesi arasında cinsellik-öncesi karmaşık bir ilişki yaşanmıştır. Ancak, bu ilişki, hiçbir zaman gerçek anlamda çözümlenememiştir.”
   Max SCHUR, Ernest Jones’a mektup,6 Ekim 1955

Düşlerin Yorumu’nda, şöyle yazar Freud: “Belki de hepimizin hakkına düşen, ilk cinsel davranışımızı annemize, ilk nefretimizi ve ilk şiddet isteğimizi de babamıza yönlendirmektir. Rüyalarımız, bu konuda bizi iyice inandırmış durumda…Babası Laios’u alt edip, öz annesi İokeste ile evlenen Kral Oedipus, çocukluk dileğimizin gerçekliğe bürünmesinden ibarettir” Buradan yola çıkarak,Yazar Freud’un hiçbir kanıta dayanmadan bu fikri ortaya koymasının ne denli hatalı olduğunu iddia eder.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

YÖNTEMBİLİM
İSPANYA’DA BİR ŞATO

1.Freud’un mucizeler salonu

Freud, 1885 yılında, Über Coca (Kokain Üzerine) ismini verdiği bir makalede, bulguların ilk versiyonunu aktarır. Şu şekilde: “Kokaini şırınga yoluyla vermenizi, herhangi bir tereddüde kapılmaksızın, öneririm”  Daha sonra da, bu yöntemin daha önceden uyguladığını ve sonuçta hastanın durumunda ciddi bir iyileşme gözlemlendiğini, morfine olan bağımlılığın tamamen yok olduğunu itiraf eder. Kendisinden o denli emindir ki, kokain sayesinde depresyon, melankoli, histeri ve hastalık hastalığını bile tedavi etmenin mümkün olduğunu belirtir.
Bu makalenin üzerinden beş yıl geçtikten sonra, ikinci versiyonunu, Düşlerin Yorumu’nda yayımlar. Ancak, artık aynı şeyi söylememektedir Freud, beş yıl içinde çok şey değişmiştir: Freud’un kokaini deri altından enjekte etmeyi öngören reçetesi sonucu, dostu ölmüştür. Freud ise, daha önceden açık bir şekilde  yapılan kokain enjeksiyonunu yasaklamış ve yutma yollu kullanımını önermiş olduğunu iddia etmeye başlar. Zavallı dostundan söz ederken de, onun kokain zehirlenmesinden öldüğünü söyler. “Oysa ki, vücuduna verilen morfin kesildiğinde, ona kokaini oral yoldan kullanmasını önermiştim. Ama o beni dinleyip kokain enjeksiyonunu tercih etti” Daha sonraları, bu konudan söz ederken ise şöyle der: “Ona daha önce de söylemiştim: Uyuşturucunun şırınga yoluyla alnıbileceği aklıma hiç gelmemişti.” Bu iki versiyonun karşılaştırılması, zatı-ı muhteremin ne denli doğru sözlü olduğunu gösterecektir.


SONUÇ: DİYALEKTİK BİR YANILSAMA

Freud her bölümde ayrı ayrı noktalardan bu kadar eleştiri almasına rağmen, Freud’un, Freudçuluğun ve Psikanalizin bir yüzyol boyunca sağladığı başarıyı nasıl açıklamak gerekir?
Diye sorar ve cevaplar Onfray ; bu başarının ilk nedeni, ilk kez Freud, cinselliği Batı düşün dünyasına sokmuştur; Hristiyan dünya ise, bu konuyu bin yıldır bastırmaktayken,nevrotik bir beden yaratmıştır ve nevrozların cinsel kökenlerini gerekçelendirebilecek özgün psişik karmaşalar  türetebilecek daha nice dolaylı çağrı yaptığını da iddia eder.

Cinsellik Üzerine, 1905’te yayımlanır; ancak sürekli olarak yeniden ele alınacaktır; eserin, 1910, 1915, 1920, ve 1925 yıllarında yeniden baskıları yapılır. Kitaptaki üç denemenin isimleri şu şekildedir: “Cinsel Sapmalar”, “Çocuklukta Cinsellik” ve “ Buluğ Çağının Dönüşümleri”dir.Onfray bu makalelerde anlatılanların, cinselliği nevrotik bir şekilde gizleyen bir medeniyette her zaman güvenilir bir dinleyici kitlesi bulabileceğini ifade eder.

Başarının ikinci nedeni olarak da; Freud, çok hızlı ve erken bir tarihte şunu anlamıştır ki, Aziz Paulus’un savaşçı ve mücadeleci eylemlerine benzer şekilde, Katolik Kilise, Apostolik Kilise ve Roma Kilisesi ışığında yapılandırılmış, aşırı bir hiyerarşiye tabi tutulmuş militan bir örgütlenme yaratarak, psikanalizi işler hale getirmek gerekiyordu. Gizli komiteler, sadece işbirlikçilere yönelik sirküler-mektupların kullanımı, seçilmişlerin birlikleri, kurucu babanın kutsaması, ulusal, Avrupa ve uluslararası düzeyde ağlar yaratılması, okulların, derneklerin ve özel yayınevlerinin kurulması, kongreler, Tutanaklar’ın yayımlanması…Tüm bunlar, psikanalizin, açıkça evrensel bir egemenlik kurma talebinde olduğunu ve her türlü ahlakın ötesinde bunun için kendi çabalarıyla araçlar da bulduğunu gösteriyor.

Başarının üçüncü nedeni ise cinsellik ve savaşın ardından Freud’un kullandığı dinin efsanevi şemaları geliyor.

Başarısının dördüncü nedeni ise 20.yüzyıl, hem Freud’un hem de ölüm itkisinin yüzyılı olmasıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder