BÖLÜNMÜŞ BENLİK (THE DIVIDED SELF, R.D.LAING, KABALCI YAY. OCAK 1993)
“Bu kitap şizoid ve şizofrenik kişiler üzerine bir çalışmadır; esas amacı deliliği ve deliliğe giden süreci anlaşılır kılmaktır. Başka bir amaç, sade bir dille varoluşsal bağlamda bazı delilik biçimlerini ele almaktır.” R.D.Laing
Şizoid terimi, hayat tecrübesi bütününün iki ana yola ayrıldığı bireye gönderme yapar; ilk olarak, dünyasıyla ilişkisinde bir kopukluk ve ikincisi kendisiyle ilişkisinde bir karışıklık vardır. Bu tür bir kişi kendisini diğerleri “ile birlikte” veya bu dünyada “evinde” hissetmez. Aksine çaresiz bir yalnızlık ve soyutlanmışlık içinde olduğunu hisseder; dahası kendisini bütün bir kişi olarak değil de belki de ince bir şekilde bağlanmış bir zihin, iki veya daha çok benlik gibi çeşitli yollarla “parçalanmış” olarak tecrübe eder.
Bir kişinin psikotik olup olmadığı üzerine kritik test o ve ben arasında mutabakat yokluğu, uyumsuzluk, çatışmanın varlığıdır. “Psikotik” sözcüğünü özel bir tür bölünmüşlük ilişkisindeki diğer kişi için kullanırız. Bu kişiler arası bölünmüşlükten dolayıdır ki ürününü inceler ve elektriksel aktivitelere bakar veya beynin grafiklerinde anormallikler ararız.
Şizofren çaresizdir, basitçe ümitsizdir. Bir insan dünyada bulunuşunu gerçek, canlı, bütün ve fani olmakla beraber, devamlı bir kişi olarak tecrübe edilir. Böylece dünyada gerçekliği yaşayabilir ve diğerleri ile karşılaşabilir. Aynı derecede gerçek, canlı, bütün ve devamlı diye tecrübe edilen bir dünya ve diğerleri.
Böyle birisi, esasen varoluşsal olarak güvenli bir insandır ve sosyal, ahlaki, ruhsal, biyolojik hayatın tüm tehlikelerini, kendisinin ve diğer insanların gerçekliği ve kimliğini sağlamlık duygusuyla karşılayabilir. Bütüncül bir benlik ve kişisel kimlik, şeylerin sürekliliği, doğal süreçlerin güvenilirliği, doğal süreçlerin ve diğerlerinin maddiliğini benimseyen bir insan için, tecrübeleri aşırı derecede kendini kanıtlayan kesinliklerden yoksun bir bireyin yerine geçmek, onun gibi düşünebilmek genelde mümkündür.
Bir insan olarak diğeri ile ilişkide olabilmesi için birinin kendi kimliğinin sağlam bir duyumu gereklidir. Aksi halde, herhangi bir ve her ilişki bireyi kimliğini kaybetmekle tehdit eder. Bu bağlamda psikoterapideki görev hastanın özgürlüğüne çağrı yapmaktır. Psikoterapideki becerinin büyük bir kısmı, bunu etkili bir şekilde yapma yeteneğinde yatar.
Hiç kimse bir şizoid bireyden daha fazla “incinebilir” ve başka bir kişinin bakışıyla ele verir değildir. Eğer diğerleri tarafından görünmenin şiddetle farkında değilse iki yöntemden biri veya diğeri tarafından ortaya çıkarılagelen anksiyetesinden geçici olarak kaçmıştır. Ya diğer kişiyi bir şeye döndürür ve her şeye karşı olan hislerini kişiliksizleştirir veya nesnelleştirir veya takmıyor gibi davranır. Kişinin kişiliksizleştirilmesi ve/veya takmama tavrı yakından ilintili fakat aynı değildir. Kişiliksizleştirilmiş kişi kullanılabilir, yönlendirilebilir ve kötü davranabilir biridir. Takmama kişilerin veya şeylerin önemlerini reddeder.
Şizoid bireyin şekillenmemiş benliği kimseyle evlenemez. O, sürekli bir izolasyondadır. Ve buna rağmen, şüphesiz bu izolasyon ve içsel amaçsızlık kendi kendini kandırmaksızın devam edemez.
Bu kişilik tipinin şüpheyle yaklaştığı şeyler, bir hareketteki nihayet ve kesinliktir. Hareket olasılıklarının çıkmaz sokağı olur. Özgürlüğü katılaştırır. Eğer tamamen kaçınılmıyorsa, o zaman her hareket “benlik” tuzağa düşmeyecek kadar gizemli (belirsiz) bir doğaya sahip olmalıdır.
Benlik bilincindeki kişi gerçekte olduğundan daha çok diğer insanların ilgisinin nesnesi olduğunu düşünür. Bu tür bir kişi sokakta yürürken bir sinema kuyruğu görüp yanından geçerken “gerilimli bir duruma” gelir: tercihen sokağın öte tarafına geçer. Bir restorana gidip tek başına bir masaya oturması büyük bir sıkıntıdır.
Ontolojik olarak güvensiz kişide benlik-bilincindelik çifte rol oynar:
1- Kendisinin farkında olması ve diğer insanların onun farkında olduklarını bilmesi, onun var olduğunu ve ayrıca onların var olduklarını kendine inandırabileceği yollardır.
2- Tehlikelerle dolu bir dünyada potansiyel olarak görülebilir bir nesne olmak devamlı tehlike altında olmak demektir. O zaman, benlik-bilincindelik, diğerleri tarafından görülebilir olma gerçeği dolayısıyla tehlikeye potansiyel maruz kalmayı gerektiren kendinin evhamlı farkındalığı haline gelir. Bu tür bir tehlikeye karşı başvurulan savunma yolu şu veya bu yolla kendini görülemez yapmaktadır.
Benliğin parçalanması bir çeşit halüsinasyonun temelini oluşturur. Benliklerden bir tanesi genellikle “ben” duygusunu korur. Bu durumda öbür benliğe “o” denir. Ama bu “o” hala bendir. “Öbür” benliğe ait bir “düşünce” o an varolan benlik tarafından, kendi hayal ürünü ya da kendine ait bir şey olmadığı gibi düşünüldüğünde az çok bir algı gibi görünmektedir. Yani “öbür” benlik bir halüsinasyonun kaynağıdır. Bu durum psikotik hastalarda daha da belirgindir. Dahası benliğin benlikle olan ilişkisi içeride, savaşan hayaletlerin şiddetli çarpışmaları için uygun ortamı oluşturur.
Şizoid bölünme çizgisi “ben” hissini şekilsizleştirerek benliğin normal hissini bozar. Böylece burası ve orası, içerisi ve dışarısı arasındaki buluşma alanlarında, devamlı birbirine girme, birleşme, karışma durumu muhtemel olagelir çünkü beden, ben olmayana karşı kesin ben olarak hissedilmez. Sadece beden böylesine farklılaştığında bütünlüklü ayrı kişiler arasındaki ilişkinlik/ayrılık ‘a dair tüm problemler normal bir yolla ele alınabilir. Benliğin, o kadar ümitsizce savunmaya yönelik aşkınlığı içinde şişelenmeye gereksinimi olmayacaktır. Benlik birine, o kişi gibi olmadan da benzeyebilir; hisler, diğerlerininkilerle karışıp kaybolmaksızın paylaşılabilir. Bu tür bir paylaşım, sadece buradaki ben ve oradaki ben-olmayan arasındaki farkın yerleştirilmesi ile başlayabilir. Bu aşamada, şizofren için, içerisi ve dışarısının buluşma alanındaki incelik ve boşlukların ve gerçekten gerçek benliğe ait olanın açığa çıkarılması ve ifade edilmesinde sözkonusu olan her bir şeyin denenmesi çok önemlidir. Bu yolla, benlik asıl şekillenmiş benlik olagelir.
Özbenliğin bir bütün olarak toplanmamış, bunun yerine çeşitli kısmi gruplara ve sistemlere ayrılmış olması, bizim kişilik bütünlüğünü ya da en azından yüksek düzeyde bir kişilik bütünlüğünü gerektiren değişik fonksiyonların onda varolmaycağını anlamamızı sağlamaktadır. Kişilik bütünlüğü, yansıtıcı farkında olmanın, yani kişinin kendi benliğinin bir dereceye kadar ne yaptığını bilmeksizin ya da yansıtıcı olmayan basit bir temel farkındalıkla hareket ettiğinin farkına varabilmesinin ön koşuludur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder