Bu Blogda Ara

5 Temmuz 2011 Salı

"Yaratma Cesareti" Rollo May Hazırlayan Meleknur SOYLU

ROLLO MAY
Yaratma Cesareti
Meleknur SOYLU – 01140549
YARATMA CESARETİ
Rollo May
Amerika’nın en tanınmış varoluşçu psikoloğu olan Rollo May (1909-94) Ohio’da doğar. Anne babasının boşanması ve kız kardeşinin şizofren olması nedeniyle zor bir çocukluk dönemi geçirir. Üniversitede İngilizce bölümünden mezun olur ve Yünanistan’da bir süre İngilizce öğretmenliği yapar. Bu süre zarfında sıksık Viyana’ya Alfred Adler’in psikanaliz seminerlerine katılır. Amerika’ya döndükten sonra teoloji okuyan May, Kilisede varoluşçu görüşleriyle dikkat çeken Paul Tillich’ten etkilenir. İki sene kilisede çalışır fakat psiklojiye olan ilgisi mesleğini yapmasına izin vermez. Klinik Psikoloji alanındaki doktorasını Colombia Üniversitesi’nde yürütürken geçirdiği tüberküloz sonucunda ölümle burun buruna gelir. Bu durum onun felsefeye olan ilgisini artırır. İyileştikten sonra doktorasını tamamlar ve ardından çalışmalarına hız verir.
Amerikan psikoloji camiasını Avrupa’nın ‘varoluşçu’ akımıyla tanıştıran May, çalışmalarında insanın potansiyelindeki pozitif alanlara ve bireyin kendini tamamlama isteğine yönelir. 1950 yılında “Anksiyetenin anlamı” (The Meaning of Anxiety), 1953 yılında “Kendini Arayan İnsan” (Man’s Search for Himself), 1969 ‘da “Aşk ve İrade”(Love and Will) 1975’de “Yaratma Cesareti” (The Courage to Create) ve 1991 de “Mitsel Arayış”(Cry for Myth) isimli ses getiren kitapları yazmıştır.
May’in özellikle günümüz psikanaliziyle ilgii üzerinde durduğu önemli iki kavram var: kaygı ve nevroz. Kaygı, May’e göre çağın sorunu ve nevrozun en temel semptomu olarak ele alınır. Kaygıyla yüzleşme kişinin kendini geliştirmesiyle ilgilidir. Nevroz ise kişinin kendi merkezini ve varoluşunu korumak için kullandığı; içinde bireyin yaratıcı potansiyelinin saklı olduğu yaratıcı bir güçtür. Terapinin amacı da bu potansiyeli ortaya çıkarmadır.
Yaratma Cesareti (1975) adlı kitabında Rollo May’in hangi konular üzerinde durduğuna bakacak olursak; ‘cesur’ olarak ortaya yeni şeyler koyabilmenin yani ‘yaratma’nın insanı nasıl yücelttiğini ve bu süreci hangi faktörlerin etkilediğini psikanaliz ve felsefe ışığında derinlemesine inceler.
Öncelikle cesaret kavramını ele alan yazar, cesaretin beden, adele gücüyle değil; insanın farkındalık kazanarak hem kendisi hem de toplumu için şartların en iyi şekilde değerlendirmesi olduğunu söyler. Cesarette önemli etkenlerden biri ‘algılama’dır. Kişi ancak kendisini ve diğerlerinin durumunu gerçek manasıyla algılayabiliyorsa olaylar karşısında cesur olur. Aksi durumda, olaya karışmak istemeyen kişilerin korkaklıklarına ya da bencilliklerine şahit olabiliriz. 
May, cesaretin en önemlisi olarak ‘yaratıcı cesaret’i görür. Günümüzdeki her uğraş yaratıcı cesaret gerektiriyor. Siyaset, ekonomi, sanat ve eğitim gibi alanlarda yenilik getiren yaratıcı kişilere her zaman ihtiyaç duyulur. Özellikle sanat alanındaki yaratıcılık, insanın kalıcı eserler vermek arzusunu doyuruyor. Kişi böylelikle içten içe korktuğu ölüme adeta meydan okuyor.
Kitabın ikinci yarısında May, ‘yaratıcılık’ kavramı üzerinde durur. Önemli psikanalistlerden biri olan May, yaratıcılığın indirgenerek özde nevrozun bir dışa vurumu olarak alınmasını kabul etmez ve bu konuda psikanaliz yaklaşımdan ayrılır. Bir yandan da yaratıcılığın ciddi psikolojik sorunlarla bütünleştiğini kabul eder, fakat bunun nedeni olarak yaratıcı kişilerin kültürlerine uymayanlarla bütünleştiğini ve bunun da illa ki bir nevroz oluşumuyla açıklanamayacağını savunur. Oysa ki yaratıcılık; yapma, varlığı ortaya çıkarmadır. Sağlıklı bir insanın ulaşmayı hedeflediği kendini gerçekleştirme yollarından biridir.
Rollo May, yaratıcı süreci ele alırken edindiği birçok sanatçı dostundan yola çıkar. Kendisi de gençliğinde bir süre Avrupa’da ressamlık yapar ve sanatsal yaratıcılık her zaman en önemli ilgi alanlarından birisi olur. May’e göre sanatçı yaratma sürecinde önce ‘karşılaşma’ yaşar (ressamın manzarayla ya da bilim adımının labaratuvarıyla) ve bu karşılaşmanın sonucunda yoğunlaşma oluyorsa, işte o zaman yaratma çabasının sonuç verdiğini görürüz. Karşılaşma esnasında yaratıcı, bilinç artışı ve yoğun bir farkındalık yaşar. Aslında bu, onun kendi dünyasıyla karşılaşmasıdır. Bilinçlilik halinin yanı sıra bilinç dışı etkenler de yaratıcılık üzerinde büyük rol oynar. Bu etkiler sadece sanat, müzik ve şiir için değil uzun vadede bilim içindir de.
Yaratma aşaması, gevşeme anında tüm akıcılığıyla sürüp gider. Örneğin şair Housman öğle yemeğini yer, yürüyüşe çıkar ve ardından uyur gezer dinginlik ortamındayken şiirleri çıkar gelir; üretme gevşeme anında gerçekleşir.
Yaratıcı konumundaki sanatçılar (özellikle yazar ve şairler) her çeşitten dogmacı tarafından büyük tehlike olarak görülür. Devlet adamları ‘yaratıcı özgürlük’ anlamına gelen bazı eserleri politik tehdit olarak algılayıp, sanatçı ve diğer yaratıcı insanları ülkelerinden sürmekle çözüm yolunu bulur. Sosyalistler bu kişileri toplumsal menetme ile, kapitalistler de satın alma yöntemiyle  devre dışı bırakır. Sonuç, yaratıcı gücün söndürülmesiyle sanat için ölümcüldür.
May, yaratıcılığın sınırlılık gerektirdiğini de savunur. Bilinç bu sınırların varlığından ortaya çıkar. İnsan bilincinin sınırı Adem ve Havva’nın cennette yasak olarak konulmuş bir sınıra karşı mücadelesi için doğar. Hiçbir sınır olmasaydı bilinç de olmazdı. İnsanlar zekalarını, yaşamda kalabilmek için bu sınırlamalara karşı mücadelelerinde geliştirirler.
Kitabın son kısmı, insanların hayatlarına biçim vermek için duydukları ihtiyaçla ilgili. İnsanlar bu ihtiyacı hem bilinç düzeyinde hem de çeşitli dürtülerle isterler. May, terapideki kişilerin adeta bir tutkuyla yaşam biçimlerini yeniden biçimlendirmeye kendilerini verdiklerini ve yaşamlarının anlamını bulmaya yelken açtıklarını söyler. Böylece has yaratıcılık ortaya çıkar. Yaratıcı süreç, biçim için duyulan bu tutkunun dışa vurumudur.
Rollo May psikoloji dünyasına getirdiği kavramlar ve yeni bir anlayışla varoluşçuluk ekolüne öncülük edenler arasına giriyor. İnsanın dünyadaki varoluş nedenini araması yalnızlık ve kaygıyı beraberinde getirir. May’in getirdiği çözüm ise; insanın yaratıcı bir süreç içinde kendi bilincine vararak benliğini tekrar bulmasıdır.
Bu kitap bizlere; cesaretin farkındalığı ve yaratma isteği ile aslında bireyin kendi dünyasıyla karşılaşıp hayatına anlam katmayı ve yaşamını sürdürebilmeyi amaçladığını, derin analizler ve felsefenin ışığıyla düşünsel bir destek sağlayarak açıklıyor.
                                                                                  Meleknur SOYLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder