Bu Blogda Ara

5 Temmuz 2011 Salı

"Huzurlu Yaşama Sanatı" Bayram Toksöz Karasu Hazırlayan : ESRA GÖKA

Doktor Töksöz Bayram Karasu, tanınmış bir hekim, psikiyatr, yazar ve konferansçıdır. 11 Şubat 1935’te, Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğmuştur. 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirip, Amerika’ya gitmiş, Yale Üniversitesi’nde Psikiyatri ihtisası yapmıştır.
‘’Silverman Professor’’ unvanıyla Albert Einstein Tıp Fakültesi’nin Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Bölümü’nde Üniversite Başkanı’dır ve Montefiore Tıp Merkezi’nin baş psikiyatrlığını yürütmektedir. Psikanaliz ve psikanalitik psikoterapi alanında önemli çalışmalar yapmıştır. New York, Yeshiva Üniversitesi’nde de uzun yıllar psikiyatri kürsü başkanlığı yapmıştır. Şimdi, American Journal of Psychotherapy'nin genel yayın yönetmenidir.
Huzurlu Yaşama Sanatı ( The Art of Serenity ) adlı kitabı Amerika’da çok satanlar listesine girmiştir. Fransızca, Portekizce, Hintçe, Arapça gibi pek çok dile çevrilmiştir.







Mutluluğun para, ev veya araba olmadığını; huzurun, insanları, işi, çevreyi ve ait olduklarını sevmeden geçtiğini; sevginin mukaddes olduğunu güzel hikaye, sözler ve teorilerle anlatıyor kitap.
İnsanlar huzuru mutluluğu hep başka yerlerde arıyorlar. Bir aşk macerasında, kent değiştirmekte, iş değiştirmekte; ama sonunda fark ediyorlar ki ne kadar uzaklaşmaya çalışsa da insan içine gömdüğü huzursuzluğu bir şekilde geri buluyor onu.
Ruhun yolu sevmekten geçer - başkalarını sevmek. Lisa genç başarılı ve güzel bir aktristi. Kendisini değiştirmek isteyen erkeklerden ve doyumsuz ailesinden ötürü çok mutsuzdu. En önemlisi de kendisinden memnun değildi. Hiç doğmamış olmayı ya da bir kedi olarak dünyaya gelmiş olmayı; ölmek istediğini, yaşamayı bile hak etmediğini söylüyordu. Aslında asıl problem erkek arkadaşı Joe idi. Joe ile gelgitli, bencil, sorunlu, kıskanç ve tutarsız bir ilişkisi vardı. Onların hikayesi aslında bir insanı sadece sevmeyi, sebepsiz sevebilmeyi anlatıyor. İnsanlar hiç doya doya sevemiyor yaşayamıyor bu duyguyu. Çünkü hep aynı sıkıntılar var: saplantıya dönüşmüş kıskançlıklar, birbirini olduğu gibi kabul edememe, hep bir değişim bekleme, benmerkezcilik, bir bütün olabilme isteği, yakından tanımak için diğerinin derinliğini ve psikolojik sınırlarını elinden alma, sadakatsizlik. Bunlar hep engelleyici faktörler olmuştur hayatımızda. Başkalarını bunlardan arınarak sevmek, asıl huzura erdirendir.
Çalışmayı sevmek. Glenn eşinden boşanmış sigorta acentesi olan, kendini her daim yorgun hisseden bir adamdır. Çok miskin ve hep halsizdir. Evi, arabası, ofisi yani kullandığı tüm alanlar, tozlu dağınık ve gereksiz şeylerle doluydu. Bu tembelliği bütün özel ve iş hayatını etkilemişti. Tek bir kızı olduğu halde ona bir mektup yazamaya bile üşeniyordu. Yazma kişinin kendisiyle konuşması demekti, beklide kendisiyle yüzleşmekten korkuyordu. Glenn kısacası çalışmayı sevmiyordu. Oysaki çalışma arzusu ona, kendisini sevebilmek olarak geri dönecekti.
Ait olmayı sevmek. Upuzun ağaçlar, bir yandan ışığa uzanırken, öte yandan derinlere kök salarlar (James Hillman). Thelma bekar bir bilgisayar analizcidir. Kendini hep kaygılı ve sıkıntılı hisseder, çünkü hep yalnızdır ve bunun sebebini de hayatında hiç erkek, hiç gerçek dostu yoktu. Sonu hüsran bir iki ilişkisi olmuş. Kısacası ne hiçbir yere ait olabilir ne de bir şeye sahip olabilir. Aşkta, tutkuda aradığı için; bir erkekte bulabileceğine inandığı için yanılır. Ve hep ir hayal kırıklığı ile devam eder hayatı.
Maneviyatın yolu inanmaktır - Kutsala inanmak. İnançları ve rutin hayatında hiçbir farklılığı olmayan Jim’in eşi de kusursuz ve bir o kadar da sıkıcı bir kadındı. Her şey böyle sıradandı, Carol’la tanışana dek. Hayatı tamamen değişmiş, renk gelmişti. Aslında Jim isteği tutkuyla sevişmekmiş. Yaşadığı gelgitler, eşinin yanındayken Carol’ı, onun yanındayken eşini düşünmesi ve en önemlisi bunun günahını düşünmesi ve çektiği ıstırap, artık can sıkmaya ve tatsız bir durum haline gelmeye başlamıştı ki; her şey prostat kanseri olmasıyla sona erdi, Carolla olan ilişkisi de. Suçluluk psikolojisi içerisinde, günahının bir belirtisi olarak görüyordu kanser olmasını. Ama yaptığının günah olduğunu eşine haksızlık ettiğini daha iyi anlıyordu. ‘  İnayet bizi, bir acı ve huzursuzluk çektiğimiz zamanlar bulur’ demiş Paul Tillich ve Jim’in ruh haline tercüman olmuş bu sözler. Bu bölümde en çok hoşuma giden ve beni etkileyen söz; tek bir bulut bile, güneşi karartabilir. Jim’in hayatında bir insanın isteyebileceği her şey varken onda huzur yoktu ve karanlıktı hayatı.
Birliğe inanmak. Philip çok sinirli her şeye ters ve aşırı tahammülsüz bir adamdı. Ülkenin refahına, yaptıkları işlere kısacası birliğe,beraberliğe inanmıyor ve her şeye karşı çıkıyordu. Devamlı kendi kendine bile kavga eder bir hali vardı ama kıvrak zekası sayesinde patronları onu sadece bir terapiste görünmesi konusunda uyarıyorlardı. Geleceği umursamayan hatta eşiyle çocuk yapmamak şartıyla evlenen Philip isteği psikologu hiç bulamamış ve her zaman ki gibi suçu hep karşı tarafta aramıştı. Dini inançlar konusunda da eksik olan Philip geleceğe, ölümden sonra ki hayata inanmıyor ve bunları anlatan peygamberlere insanların nasıl inandığını hiç anlamıyordu. İlahi olanı tanımak istersen, rüzgarı yüzünde, sıcak güneşi elinde hisset ( Buda). Aslında sadece doğayla buluşabilmiş olsaydı bile,bakmasaydı görseydi etraftakileri, hayat öncelikle kendisi için çekilir hale gelecekti.
Dönüşüme inanmak. Yetmiş bir yaşında ve ölmek üzere olan Ed’in sorunu, öleceği gerçeğine inanmamak, bunu hazmedememekti. Kaç yaşına geldin hayata doymuşsundur diyenlere de; doyasıya yaşayacak kadar endişesiz olmadım ki hiç, diyordu. Yaşının hiçbir önemi yoktu, ölüm yakındı ve her insan gibi buna hazır değildi. Son günleri yaşadığı halde hayatın tadına varamıyor, etrafındakileri de huzursuz ediyordu. Ölümün yaşamın bir gerçeği, parçası olduğuna inanmak istemiyordu, halbuki sonrası vardı ama sonrasını düşünemeyecek kadar kısaydı ona göre hayat. Biz (…Rabbimize…) döneceğiz. (Kur’an-ı Kerim). 
Tanrı’nın yolu inanmak ve sevmektir. Şüpheniz varsa inanabilirsiniz. İnancı olmayan ya da hiç değilse Tanrı’nın varlığına kuşkuyla bakan insanlar vardır. Ama bu kuşkuculuk aslında, kişinin bir şeye inandığının göstergesidir. İnanılan o şeyin Tanrı olduğu genellikle sonradan ortaya çıkar. İstisnasız her insan; her kültürde, hastalığa yakalandığı zaman, sevdiklerini kaybettiği zaman ya da ölüm yaklaştığı zaman; Tanrı hasreti çekerler. Çok güzel bir hikayeyle anlatışmış. Lynne Cox inançsız olduğu halde, Kudüs’e gittiğinde insanların ağlama duvarına yazdıkları duaları hayretle karşılamış. Gerçekten insanların buraya bıraktığı notları, bunlardan medet ummasını anlamıyor ve yadırgıyordu. Ama kendiside elinde ki kağıt parçasını buruşturdu ve attı, kimsenin kendisini görmemesini ümit ederek. Yani onun da içine bu kuşku düşmüş kendi de inanmadığı Tanrı’sına not bırakmıştı.
Dini inançlar hiçbir şeyi anlamayı gerektirmez. Hatta anlama çabalarını insanca sarsar. Dini inançla yalnızca vefakar ve güvenen inananlara ister; dönmez bir bağlılık ve sadakat ister. Dini inanç, bilmekten değil, bilmemekten doğar. Tanrı bilgisi, mistik bir deneyimdir.
Tanrı, kendisiyle değil, yaratımıyla görülebilir bir şeydir; keza atomlarda otomatik biçimlerin içindeyken bir şey değildirler, çok sayıda atom bir arada gediği zaman aniden görülebilir, ve tanınabilir nesneler haline gelir.
Evrendeki tüm varlıklar kendilerini doğuran, görünürlüklere süresince destekleyen ve besleyen, her yerde hazır ve nazır olan bir kudretin etkileridir, ve eninde sonunda bu kudrete geri dönmek zorundadır. Bilinmeyen ve bilenemeyen bir güce bu kudreti atfetmek, Tanrıya inanmaktır.
Kitap kendini her bir sayfa da bile yenilemiş, konu gittikçe derinleşmiş, hikayelerle daha anlaşılır ve manalı hale gelmiş ve muhteşem sonsöz bölümüyle sona erdirilmiş. Anlatılmak istenen öyle güzel bir dille veriliyor ki, büyüleyici. Alıntı sözler, harika çıkarımlar kitaba ayrı bir tat katmış. Kaç dile çevrilip, Amerika da en iyi satılanlar listesine girmesini daha iyi anlıyorum..

2 yorum:

  1. merhaba, site moderatörü ile nasıl irtibata geçebiliriz? Yardımcı olursanız sevinirim.

    YanıtlaSil
  2. mümkün olan en kısa sürede geri dönüşünüz için şimdiden teşekkürler

    YanıtlaSil